Ülkemizde 06.02.2023 tarihinde meydana gelen deprem doğal afeti sebebiyle birçok bina yıkılmış, can ve mal kayıpları yaşanmıştır. Söz konusu zararların büyük çoğunluğu binaların depreme dayanıksız şekilde, mevzuata aykırı yapılmasından kaynaklandığı görülmektedir. Yazımızda söz konusu zarardan idarenin ne şekilde sorumlu olduğu ve zarar görenlerin hangi hukuki yollara başvurabileceği açıklanacaktır.
Yapı Ruhsatı ve Yapı Kullanma İzin Belgesi Nedir?
İnşaat ruhsatı olarak da bilinen yapı ruhsatı, yapılması kanunen izne tabi tutulan yapılar için ilgili idareden[1] alınan izin olarak ifade edilir. Mevzuatta yapılması kanunen izne tabi tutulan yapılar ise belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapılar olarak belirlenmiştir.
Yapı kullanma izin belgesi, bir yapının ruhsat ve eklerine uygun olarak inşaa edildiğinin gösteren belge olarak ifade edilir.
İdarenin Yapı Ruhsatı Düzenleme Konusunda Yükümlülükleri
Yerleşim yerleri ve bu yerlerin çevresindeki bina, park, sosyal alan gibi yapıların imar mevzuatına uygun olarak yapılması gerekmektedir. Bunun için öncelikle yerleşim yerleri ve yaşam alanlarının hangi bölgelere konumlandırılabileceğine ilişkin imar planı hazırlanmaktadır. Yapıların imar mevzuatına uygunluğu da yapı ruhsatı ile tespit edilmektedir. Yapı ruhsatı her ne kadar yapının tamamlanması aşamasında gündeme gelse de tamamlanmış bir yapıda değişiklik yapılması örneğin bir kolonun yerinin değiştirilmesi yahut yıkılması gibi durumlarda da yapı ruhsatı alınma zorunluluğu gündeme gelir.
Yapı ruhsatı, belediyeler ve mücavir alan sınırları dışında valilikler tarafından düzenlenmektedir. İlgili idare, yapı ruhsatının verilmesi ya da şartları taşımadığı için verilmemesi, yeniden ruhsat düzenlenmesi, ruhsatsız ya da ruhsat şartlarına aykırı olan inşaatların durdurulması konusunda görevli ve sorumludur. Anlaşılacağı gibi idare ruhsat düzenlenmesi talep edilen yapının şartlara aykırı şekilde olduğunu tespit ettiğinde ruhsat düzenlemekten imtina etmelidir. Bu konuda idarenin denetim yükümlülüğü vardır.
Yapı ruhsatı ile bir yapının fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun olduğu, oturmaya elverişli ve depreme dayanıklı olduğu tespit edilir. Bu nedenle yapı ruhsatı verilebilmesi için öncelikle yapının bu şartlara uygun olup olmadığı uzman kişilerce teftiş edilmelidir. Bu teftiş işlemi de idarenin görevlendirdiği kişilerce yapılır. Dolayısıyla idarenin bir denetim yükümlülüğü vardır.
Öte yandan halihazırda ruhsat alıp tamamlanmış ancak genel güvenlik ve asayiş bakımından tehlike arz ettiği tespit edilmiş yapıların durumu konusunda idare bildirimde bulunmalıdır. Bu bildirimle birlikte yapının tamiri yahut yıktırılması gerekmektedir. Şayet yapı tamir edilmemiş ya da yıktırılmamışsa idare bu işlemleri de yapmakla yükümlüdür.
İdarenin Yapı Ruhsatı Düzenlemek Konusundaki Hukuki Sorumluluğu
İdare yapı ruhsatı düzenlerken inşaat plan ve projesinin belirli şartlara uygunluğunu denetlemek zorundadır. Şayet bu şartlarda eksiklik tespit ederse yapı ruhsatı düzenlememelidir. İdarenin yapı ruhsatı düzenleme prosedürünü mevzuata uygun olarak, kendisinden beklenen özen ve titizlikle yapmaması onun hizmeti kötü işlemesine ve dolayısıyla hukuki sorumluluğuna neden olacaktır.
Hukukumuzda idari makam hizmetlerinin işlenmemesi, geç işlenmesi ya da kötü işlenmesi hizmet kusuruna neden olur. Özellikle deprem gibi doğal afetler sonucu binaların yapıların yıkılmasıyla idarenin hizmet kusuru gündeme gelir.
Önemle belirtmek gerekir ki imar barışı olarak bilinen uygulama kapsamında yapı kayıt belgesi düzenlenmiş olan bir yapı için, İmar Kanunu geçici madde 16 “Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır.” hükmü idarenin deprem mevzuatına aykırı yapılaşmaya izin vermesi, fay hattının yapılaşmaya açılması gibi durumlara ilişkin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır.
İdarenin hizmet kusurundan kaynaklanan sorumluluğu için, idarenin kusurlu bir eylem veya işleminin olması ve bundan ötürü bir zararın meydana gelmesi gerekmektedir. Dolayısıyla zararı doğuran olay ile kamu hizmeti arasında illiyet bağı olmalıdır. Deprem doğal afeti özelinde düşünüldüğünde belediyenin şartları sağlamayan bir inşaat için yapı ruhsatı vermesi örneğin fay hattının geçtiği bir bölgeyi yapılaşmaya açması sonucu taşınmazın depremde hasar görmesi İdarenin hizmet kusurunu doğurmaktadır. Ancak burada deprem doğal afetinin öngörülemez ve önlenemez olduğu da göz ardı edilmemelidir. Bu husus İdarenin kusur oranın hesaplanması açısından önem teşkil etmektedir.
Son olarak, İdare kendi yetki çevresinde denetim ve gözetimle görevli olduğundan ruhsatsız yapıları tespit ederek söz konusu taşınmazlar için gerekli idari süreçleri işletmekle yükümlüdür. Bu nedenle deprem nedeniyle doğan zararın ruhsatsız yapıdan kaynaklanması halinde de İdarenin hizmet kusuru olduğu kabul edilmelidir.
İdarenin Hizmet Kusuruna Dayalı Açılacak Tazminat Davası
İdarenin yapı ruhsatı düzenlerken üzerine düşen yükümlülükleri tam olarak yerine getirmemesi sonucu uğranılan zararlar açılacak tam yargı davasıyla talep edilebilir. Tam yargı davasında davacı, deprem doğal afeti sebebiyle zarar gören ya da onun mirasçıları; davalı ise, yapı ruhsatını veren ilgili idaredir. Deprem sonucu hasar gören taşınmazda kiracı sıfatıyla bulunanlar da bu davayı açabilecektir.
İdareye karşı açılan tam yargı davasında görevli ve yetkili mahkeme, zararın doğduğu yer İdare Mahkemesidir.
Söz konusu davada zarar gören, uğramış olduğu maddi zararların yanında manevi zararını da talep edebilir. Deprem doğal afeti sonucu yıkılan bina ve eşya bedelleri maddi tazminat kalemlerine örnek verilebilir. Deprem doğal afeti sonucu yakınlarının kaybı sebebiyle, bedensel ve ruhsat sağlığının bozulması sebebiyle oluşacak zararlar da manevi tazminat kalemlerine örnek verilebilir.
Bu davada zarar görenin kusuru tazminat miktarında indirime neden olur. Zarar görenin kusuruna örnek vermek gerekirse fay hattı üzerine inşaa edilen bir bağımsız bölümdeki taşıyıcı kolonun zarar gören tarafından kesilmesi durumunda deprem sonucu meydana gelen hasara zarar görenin de sebep olduğu değerlendirilebilir.
Zarar gören, tam yargı davasını açmadan önce İlgili İdareye tazminat talebine ilişkin yazılı başvuru yapmalıdır. 2577 sayılı kanunun m.13 hükmüne göre bu başvurunun zararın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halükârda zararın gerçekleşme tarihinden itibaren beş yıl içinde yapılması gerekir. İdare söz konusu başvuruya otuz gün içinde olumlu olumsuz cevap verebileceği gibi başvuruyu zımnen de reddedebilir. İdarenin ret ya da zımnen ret cevabından itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açılabilir.
[1] İlgili İdare: mücavir alan sınırları içinde belediye, dışında valiliktir.