Uyarlama Talepli Ticari Davalar ve Arabulucuya Başvuru Zorunluluğu

Yazıyı paylaş

Share on facebook
Share on linkedin
Share on twitter
Share on email

Ahde vefa ilkesi uyarınca kural olarak; sözleşmelerin kurulmasının ardından meydana gelen yeni koşulların, tarafların sözleşme kapsamında üstlenmiş oldukları yükümlülükleri etkilememesi gerekir. Ancak ahde vefa ilkesinin uygulanması her zaman hakkaniyetle bağdaşmaz[1]. Edimler arasında aşırı dengesizlik oluşması, akde tahammül süresinin aşılması gibi istisnai durumlarda ahde vefa ilkesinin uygulanmadığı ve sözleşmenin sona erdirildiği veya yeni koşullara uyarlandığı görülür. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu –TBK- m. 138 hükmünde aşırı ifa güçlüğü nedeniyle uyarlama davası açılabileceği düzenlenmiştir.

Her alanda etkisini gösteren Covid-19 salgının ekonomik etkileri nedeniyle pek çok sözleşme ilişkisinde koşullar borçlu aleyhine ciddi ölçüde değiştiğinden bu süreçte uyarlama davalarının açılması ihtimal dahilindedir. Okuyacağınız blog yazısında uyarlama davasının şartlarından söz edildikten sonra ticari nitelikli olan ve para borcunun uyarlanması talep edilen davalarının arabuluculuk dava şartına tabi olup olmadığı değerlendirilecektir.

      1. Aşırı İfa Güçlüğü Nedeniyle Uyarlama Davası

Taraflar arasında düzenlenmiş olan sözleşmenin yürürlüğe girmesinin ardından gelişen koşulların taraflardan birinin ekonomik nedenle ifa güçlüğü yaşamasına ya da edimler arasında aşırı dengesizliğe neden olması, oluşan yeni koşulların bir taraf için katlanılmaz hale geldiyse sözleşmenin değişen koşullara göre uyarlanmasına neden olabilir[2].

TBK m. 138 ile sözleşmenin kurulmasından sonra ifanın aşırı ölçüde güçleşmesi halinde sözleşmeye uygulanacak esaslar dürüstlük kuralının özel bir uygulaması olarak hükme bağlanmıştır[3].

Sözleşmenin uyarlanması istisnai bir durum olup aşırı ifa güçlüğü sebebiyle uyarlama için belli koşulların sağlanmış olması gerekmektedir. TBK m. 138 hükmünde aranan koşullar şu şekilde sıralanabilir:

  • Taraflar arasında sözleşmenin yapıldığı anda öngörülmeyen ya da öngörülmesi mümkün olmayan olağanüstü bir durumun çıkmış olması[4],
  • Ortaya çıkan bu durumun borçludan kaynaklanmamış olması,
  • Ortaya çıkan durumun, borçlu aleyhine olması ve kendisinden sözleşmede belirlenen yükümlülüğü gerçekleştirmesini beklemenin dürüstlük kurallarına aykırılık oluşturması,
  • Borcun, borçlu tarafından henüz ifa edilmemiş olması ya da ifanın oluşan durum sebebiyle ifanın aşırı derecede güçleşmesinden ötürü doğacak hakların saklı tutularak gerçekleşmiş olması.

Anılan şartların gerçekleştiyse borçlu hakimden sözleşmenin değişen şartlara uygun olarak uyarlanmasını talep edebilir. Uyarlamanın sağlanamadığı durumlarda ise borçlu tarafından sözleşmenin sona erdirilmesi istenebilir. Belirtmek gerekir ki; borçlunun hakime sadece uyarlama talebinde bulunması halinde hakim, borçlunun lehine olacak şekilde sözleşmeyi sona erdiremeyecektir[5]. Borçlu tarafından sözleşmeden dönme talebinin yapıldığı durumda da hakim, ilk olarak TBK m. 138 uyarınca uyarlamanın mümkün olup olmadığını incelemeli ve uyarlama mümkün değilse dönme talebini hukuka uygun bularak dönmenin sonuçlarına karar vermelidir[6].

Uyarlama davaları niteliği itibariyle mevcut bir hukuki durumun içeriğinin değiştirilmesine veya ortadan kaldırılmasına yönelik inşai davalardır[7]. Covid-19 salgınının taraflar arasında yapılan ticari sözleşmelerde aşırı ifa güçlüğü yaratıp yaratmadığı ve sözleşmenin para borcuna ilişkin uyarlamanın yapılıp yapılamayacağı, salgının her somut sözleşmeye üzerindeki etkilerine göre değerlendirilmelidir.

      2. Para Borcunun Uyarlanmasına İlişkin Taleplerin Arabuluculuk Dava Şartına Tabi Olup Olmadığının Değerlendirilmesi

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na –TTK- eklenen 5/A maddesi ile ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepli davalarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olduğu düzenlenmiştir.

Arabuluculuğun dava şartı olmasının ilk koşulu davanın mutlak veya nispi bir ticari dava olmasıdır. Bu noktada ticari davanın niteliğinin tespitinde davanın TTK ile düzenlenmiş olması veya ilgili yargılamada görevli mahkemenin ticaret mahkemesi olması gerekmez[8]. Bu kapsamda örneğin sulh hukuk mahkemesinin görev alanına giren ve her iki tarafında tacir olduğu ve ticari işletmeden kaynaklanan kira davaları da birer ticari davadır.

Arabuluculuğun dava şartı olmasının ikinci koşulu ise ticari davanın konusunun bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talebi olmasıdır. Bir ticari davada taraflar arasındaki sözleşmede kararlaştırılan para borcunun uyarlanması talebinin anılan bu ikinci koşulunu sağlayıp sağlamadığı üzerinde durmak gerekir. Lafzi yorum yapıldığında para borcunun uyarlanmasının konusunun miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talebi olmadığı sonucuna ulaşılabilir.

Öte yandan uygulamada arabuluculuğu düzenleyen TTK m. 5/A maddesinin geniş yorumlama eğilimi olduğu görülmektedir. Nitekim öğretide menfi tespit davalarının da lafzi yorum yapıldığında konusunun bir miktar paranın ödenmesi olan alacak talebi olmadığı ifade edilmiş, bölge adliye mahkemeleri bu yönde kararlar vermiş olmasına karşın Yargıtay aksi yönde hüküm kurmuştur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 10.02.2020 tarihli, 2019/3048 E. ve 2020/1093 K. sayılı kararında menfi tespit davasında davacının borçlu olup olmadığının tespiti ile birlikte davalının da alacaklı olup olmadığının tespitinin yapıldığı, bu nedenle davanın konusunun sonuçta bir miktar alacağa ilişkin olduğu ifade edilmiştir.

Sözleşmedeki para borcunun uyarlanması talepli davada da sözleşmeden kaynaklı henüz doğmamış veya doğmuş alacak miktarının belirlenmesi sağlanacak olup bu davalar da nihayetinde alacağa ilişkindir. Açılan uyarlama davasında edim aşırı ifa güçlüğünden doğan haklar saklı tutularak yapılmış ise, saklı tutma anından itibaren geriye etkili uyarlama kararı verilmektedir[9]. Böyle bir davanın konusu uyarlama hakkı saklı tutularak ödenmiş olan bedellerin iadesini de içermektedir. Tüm bu anlatılanlar ve uygulamada TTK m. 5/A hükmünün geniş yorumlanması eğilimi göz önüne alındığında uyarlama davalarının da dava şartı olan arabuluculuğa tabi olabileceği düşünülmektedir.

Nitekim uyarlama davasının zorunlu arabuluculuğa tabi olduğuna ilişkin ilk derece mahkemesi kararları olduğu görülmektedir. İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 17.05.2019 tarihli, 2019/116 E. ve 2019/556 K. sayılı kararında davacının döviz cinsinden olan borcunun uyarlanması için açılan davanın arabulucuya başvuru şartı yerine getirilmediğinden reddine karar vermiştir[10]. Benzer şekilde İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 30.09.2019 tarihli,  E. 2019/1107 ve 2019/669 K. sayılı kararında TBK m. 138 hükmü kapsamında kur farkından doğan alacağın uyarlanması talebinin alacağa yönelik ticari dava olduğu ifade edilmiş, arabuluculuk dava şartı yerine getirilmediğinden davanın reddine karar verilmiştir[11].

Tüm bu açıklamalar sonucunda ticari sözleşmelerden kaynaklanan mali yükümlülüklerin uyarlanması talepli davalar için TTK m. 5/A hükmünün lafzına bağlı kalınarak dar yorum yapılmamasının ve davanın reddi riskiyle karşı karşıya kalmamak adına arabulucuya başvurulmasının isabetli olacağı kanaatine ulaşılmıştır.

Av. Doç. Dr. Süleyman YILMAZ
Av. Özlem TÜRKOĞLU, LL. M.

[1] Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 14. Baskı, Ankara 2012, s. 481; Kılıçoğlu, Ahmet: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16. Bası, Ankara 2012, s.252.

[2] Aydemir, Efrail: ‘Aşkın Zarar- Sözleşmenin Uyarlanması- Ceza Koşulu’, Birinci Baskı, Aralık 2013, s.113; Yılmaz, Süleyman: Dövize Endeksli Tüketici Kredilerinde Uyarlama Sorunu ve Yargıtay’ın Bakışı, AUHFD, 59 (1) 2010: 1, s.135-136.

[3] Antalya, Gökhan: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt III, 2. Baskı, 2019, s.312; Eren, s.428; Kılıçoğlu, s. 255.

[4] Bu hususun takdirinde tarafların sözleşme konusu işteki uzmanlığı ve konumu dikkate alınmalıdır.

[5] Eren, s. 486; Kılıçoğlu, s. 259.

[6] Antalya, s.338; Yılmaz, s.136.

[7] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.03.2018 tarihli, 2017/23-861 E. ve 2018/467 K. sayılı kararı, www.kazanci.com

[8] Efeçınar, Ceyda Süral/ Yardım, Mehmet Ertan: Ticari Uyuşmazlıklarda Zorunlu Arabuluculuk, Ankara 2019, s.15-16.

[9] Antalya, s.337.

[10] Kararın tamamı için bkz. www.lexpera.com.tr

[11] Kararın tamamı için bkz. www.lexpera.com.tr

Paylaşımlardan haberdar olmak için

Yeni yazılar, haberler ve akademik çalışmalar

Benzer Yazılar

MAGNA HUKUK AVUKATLIK & DANIŞMANLIK KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI HUKUKU KAPSAMINDA ÇALIŞAN ADAYI AYDINLATMA METNİ

Magna Hukuk, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (6698 sayılı Kanun) kapsamında kişisel verilerin işlenme amaçlarını ve vasıtalarını belirleyen olarak veri kayıt sisteminin kurulmasından ve yönetilmesinden veri sorumlusu sıfatıyla sorumludur.
       
İşbu metinle temel hak ve özgürlükler ve kişisel verileri korumak; Anayasa’ya, insan haklarına ilişkin taraf olunan uluslararası sözleşmelere ve Kanun ile sair mevzuata uygun veri işleme faaliyetinde bulunmak amacıyla Magna Hukuk tarafından yapılan iş başvuruları doğrultusunda işlenen kişisel verilere ilişkin veri sorumlusunun aydınlatma yükümlülüğü kapsamında, çalışan adayı durumunda olan ilgili kişilerin bilgilendirilmesi amaçlanmaktadır. Çalışan adayları, Magna Hukuk bünyesinde çalışmak için başvuruda bulunmuş avukat, stajyer avukat ve idari personel adaylarıdır.
       
İşbu metin Magna Hukuk Avukatlık & Danışmanlık Kişisel Verilerin Korunması ve İşlenmesi Politikası Metni (Politika Metni) ile açıklanan kavram ve ilkelere uyumlu olarak hazırlanmış olup gerektiğinde güncellenmektedir.